Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr – Vilhjalmur Stefansson ve Dr. Rudolph M. Anderson adlı iki araştırmacı enteresan bir deney yapmaya karar verdi. Ancak bu deneyin oldukça sıra dışı bir özelliği vardı, o da deneklerinin Stefansson ve Anderson olmasıydı. Yapmak istedikleri deneyde denek olarak kendilerini seçen ikili, kendi bedenleri üzerinde bir şeyleri göstermeyi hedefliyordu. Yaklaşık bir yıllık süre zarfında birbirinden tuhaf ve enteresan gözlemler yapan ikili, yalnızca bir besinle beslenmenin vücut üzerindeki olası etkilerini araştırmak istedi. İkiliyi bu ilginç yolculukta oldukça şaşırtıcı sonuçlar bekliyordu.
KENDİ DENEYLERİNDE DENEK OLDULAR
Takvimler 1920 yılını gösterirken Stefansson ve Anderson, denek oldukları deneyde bilim dünyasına bir ışık tutacaklarını düşünüyorlardı. Bir yıl boyunca sürecek olan bu deney kapsamında kendilerini bir beslenme programına tabi tutacaklardı. Bu beslenme programına göre yalnızca etle beslenecek ve hiçbir şekilde karbonhidrat, yağ, vitamin ya da mineral takviyesi almayacaklar ancak yine de bütün bunları tamamen hayatlarından da çıkarmayacaklardı.
Çok az miktarlarda aldıkları besinler o günlerde sadece yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmeleri için gerekliydi. Bu kulağa daha denemeden bile korkunç ve tehlikeli geliyordu ki iki araştırmacı bunu önemsemeyerek deneye başladı.
BİRİ KUZU ETİYLE, DİĞERİ SIĞIR ETİYLE BESLENDİ
Başlarda her şey biraz zordu. Özellikle Stefansson diyetinin ilk günlerinde şiddetli mide ağrısıyla karşı karşıya kaldı. Stefansson kuzu etiyle, Anderson ise sığır etiyle besleniyordu. Yapılan bu deneylerde kaydedilen bilgilere göre ikili şöyle beslendi:
Stefansson ve Anderson, günde ortalama olarak 800 gram et tüketti. Buna ek olarak 100-140 gram protein, 200-300 gram yağ ve yalnızca 7-12 gram karbonhidrat aldılar. Yine deney notlarında yer alan bilgilere göre bu iki araştırmacı günde üç öğün besleniyordu. Kahvaltıda 190 gram sığır eti, 100 gram yağ alıyor, öğle vakti 200 gram ciğer ve 75 gram yağ alıyorlardı. Günün son öğünü olan akşam yemeğinde ise 200 gram sığır eti ve 70 gram ilik alıyorlardı.
HİÇBİR PROBLEM YAŞAMADIKLARINI DÜŞÜNDÜLER
İkili, deneye başladıkları ilk günden son güne kadar yani tam 1 yıl boyunca hiçbir problemle karşılaşmadıklarını hatta bilakis vücutlarında olumlu yönde birçok değişikliğin meydana geldiğini not etti. Üstelik iki bilim insanı da bu gözlemlerinde haklıydı. Onları deney sonrasında inceleyen uzmanlar, her ikisinin de vitamin değerlerinin yerinde olduğunu, herhangi bir kalsiyum eksikliğine sahip olmadıklarını onaylayacaktı. Tamı tamına 1 yıl böyle geçti. Zamanla bu beslenme düzenine alışan ikili hiçbir sorunla karşılaşmadıklarını aksine vücutlarında olumlu anlamda bir çok değişikliğin olduğunu kaydetti. Üstelik onları inceleyen klinikteki uzmanlar her ikisinde de bir vitamin ya da kalsiyum eksikliği gözlemlemediklerini kaydetti.
1 yılın ardından Anderson, et diyetini uyguladığı bu süre içerisinde önceden olan saç dökülmesi probleminin tamamen ortadan kalktığını söyledi. Stefansson ise kafa derisindeki yara problemlerinden kurtulduğunu dahası saçlarının normale kıyasla çok hızlı uzadığını kaydetti.
SANDIKLARI GİBİ TOZ PEMBE DEĞİLDİ
Ancak işler sanıldığı kadar toz pembe değildi. Her ne kadar iki araştırmacı bir sorun yaşamadıklarını söylese de vücutlarındaki yağ depolarında azalmalar oldu ve beraberinde bir dizi metabolik sorun yaşadılar. Literatürde ‘ketozis’ olarak anılan bu reaksiyon hafife alınmayacak kadar önemli kabul ediliyor. Yapılan bu deneyi takip eden uzmanlar Stefansson ve Andersom’un daha fazla yağ tüketmeleri gerektiğini söylese de iki araştırmacı diyetlerine yağ ekledikçe ketozis daha da arttı. Zamanla kontrol altına alınan bu durum deneyin son bulmasının ardından her iki denek için de ortadan kalktı.
‘BÜTÜN ORGANLARIN İŞLEYİŞİNİ MAHVEDEBİLİR’
Her ne kadar iki araştırmacı bu diyet kapsamında olumlu değişimler yaşadıklarını kaydetse de durum pek de normal değildi. Günümüzde de tek bir besinin mucizesine sığınarak yapılan diyetler kısa vadede sonuç verirken, uzun vadede büyük sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Öte yandan yalnızca karbonhidrat, protein ya da mineral bakımından beslenmek ve diğer besin öğelerini görmezden gelmek oldukça sakıncalı. Peki uzmanlar ne diyor? Konuyla ilgili açıklama yapan İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya, “İnsan vücudunun iyi bir şekilde çalışması için makro ve mikro besinlere ihtiyaç var. Makro besinler poteinler, yağlar ve karbonhidratlardır. Mikro besinler ise vitaminler ve minerallerdir. Böylesine bir et diyeti yapan birinin bitkisel beslenmeyerek et ve et kaynaklı yağ alması bu durumda karbonhidrat ve mikro element dediğimiz sebze meyve ve salatalardan gelen vitaminleri, mineralleri almadığı anlamına gelir” dedi.
“Hücre içindeki enzimatik faaliyetlerin sürmesi ve hormonal faaliyetlerin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için gereken mineraller, vitaminler eksik olduğu için kişilerde saç dökülmesi, tırnak kırılması, bağışıklığın çökmesi, çok hızlı hasta olma, deride kuruluk, ciltte bozukluk, kabızlık, bağırsık mikrobiyotası bozukluğu yaşanır” diyen Uzm. Dr. Kaya sözlerini şöyle noktaladı:
“Yalnızca etle beslenmek ürik asidi artırır ve ürik asidin artması eklem problemlerine, gut ataklarına neden olabilir. Karaciğer yağlanmasını artırabilirken, kişileri böbrek yetmezliği sorunlarına kadar götürebilir. Bilimsel olarak tek yönlü protein diyeti yapmak eklemlerden damarlara, kalpten karaciğere ve böbreklere bütün organların işleyişini mahvedebilir.”